Başlayalım
Neredeyse kesat geçen 2019 yılından sonra 2020’ye harika bir film ile başladım diyebilirim. Çünkü Knives Out bir sinemaseverin aradığı her güzel şeyi içinde barındıran bir şaheser bir sanat eseri olmuş. Cinayet ve komedinin inanılmaz harmanlanması, harika oyunculuklar ve ustaca yazılmış bir senaryo. Rian Johnson hem yazıp hem de yönettiği bu film ile bizlere sinema dersi veriyor adeta. Üzerinde ince ince durulması gereken bir film olmasının yanında öyle bir akıyor ki hikaye 130 dakika nasıl bitti nasıl finale geldik anlamıyorsunuz bile.
Yazının tümünde spoiler olmayacak çünkü okuyan herkesin akın akın sinemalara koşup seyir zevkini sonuna kadar yaşamasını istiyorum.
Filmin konusundan bahsedecek olursak çok çok zengin bir kitap yazarı olan Harlan Thrombey doğum günü partisinden hemen sonra odasında ölü bulunuyor ve oldukça geniş bir ailesi olan Harlan’ı öldürmek için neredeyse herkesin bir nedeni olduğu film ilerledikçe ortaya çıkıyor. Davaya atanan polislere danışmanlık yapan, Daniel Craig’in canlandırdığı özel dedektif Benoit Blanc partidekileri tek tek sorgulamaya başlıyor ve olaylar gittikçe karışık bir hal almaya başlıyor.
Daniel Craig, senaristin kafasında oluşturduğu karakteri kendisi de çok iyi yorumlayarak değişik bir dedektif karakteri yaratmış ve kullandığı garip de bir aksan var. Bu şekilde filmin belki de en komik karakteri olmuş Dedektif Blanc. Çok başarılı bir performanstı. James Bond’dan çok çok iyiydi.
Film başlar başlamaz kendimizi adeta koca bir sorgu odasında buluyoruz. Konağın karanlık tonu ve korkunç portreler arasında herkesin tek tek sorgulanması, bazılarından şüphe duymamız bazılarına hak vermemiz derken filmin ortalarına doğru katili neredeyse bulduğumuzu düşünüyoruz. Bizi daha en başından avucunun içine alan film, final sahnesine kadar da temposunu koruyor ve filmden asla kopamıyoruz.
Ana de Armas’ın hayat verdiği Marta Cabrera karakteri çok iyi işlenmiş. Harlan’ın hemşireliğini yapan Marta filmin başından sonuna kadar öyle bir değişiyor ve gelişiyor ki o kadar usta oyuncu arasından neden Altın Küre’ye onun aday olduğunu anlayabiliyorsunuz. Yükselen bir yıldız Ana de Armas ve yakında pek çok filmde daha izleyeceğiz onu.
Chris Evans’ın canlandırdığı Ransom Drysdale karakteri ilk 1 saat ortalıkta pek gözükmüyor. Filmin gelişme kısmında ortaya çıkıyor kendisi ve hemen hemen her sahnesinde kontrolü öyle bir alıyor ki, yıllardır alışık olduğumuz Captain Amerika imajı tamamen yok oluyor gözümüzde. Bambaşka bir performansla hayran bırakıyor kendine Chris Evans.
Filmin akıcı olduğu kadar komik de olması, komik olduğu kadar dramı da hissettirmesi diğer cinayet filmlerinden rahatça sıyrılmasını sağlıyor. Neredeyse her oyuncunun komik bir sahnesi var, her oyuncu filmin bir yerinde kilit nokta olabiliyor. Filmde kötü oynayan oyuncu yok ama yıldızlaşan oyuncu sayısı da birden fazla. Bu da yönetmenin ayrıca bir başarısı.
Öyle bir ton var ki filmde, bazı mekanlar bize (özellikle iç mekanlar) 70-80 yıllarındaymışız gibi bir his veriyor. Oysa film zamanımızda geçiyor ve günümüzün teknikleri kullanılarak cinayeti çözmeye çalışıyor dedektifler. Filmdeki görüntüler bir yana sanat yönetimini de tebrik etmek gerekiyor. Zaman zaman gözümüze çarpan nesnelerin film içindeki kullanımı sinematografiye özellikle bazı sahnelerde çok katkı sağlıyor.
Final sahnesine doğru neredeyse hiçbir şeyi bilmediğimizin farkına varıyoruz ve vaka tamamen çözüldüğünde ters köşe üstüne ters köşe geliyor üzerimize. Bir puzzle gibi bütün parçalar birleşiyor ve gerçekler ortaya çıkıyor.
Altın Küre’de komedi/müzikal dalında en iyi film, en iyi erkek oyuncu (Daniel Craig) ve en iyi kadın oyuncu (Ana de Armas) kategorilerinde aday olan Knives Out’u izlediğinizde siz de tüm övgülerime hak vereceksiniz. Benim bir sinema filminde aradığım her şey bu filmde vardı. Olumsuz birkaç detay vardı filmde ama onlar da spoilera girer.
Daha şimdiden filmin ikincisinin çıkacağı haberi geldi ve ben büyük bir merakla takipçisi olup beklemede kalacağım. Spoiler vermeden bu kadar övebiliyorum, çünkü yanlışlıkla vereceğim tek bir spoiler filmin bütün tadını kaçırabilir. Böyle filmler kırk yılda bir karşımıza çıkıyor. Değerini bilelim ve kaçırmayalım…
Benim bu şahesere olan puanım 10/10!
Enes Subaşı